15 Haziran Cumartesi günü 16:00 da yola çıktık; Ferit Dalbudak, oğlu Sarp ve ben. Selimpaşa'dan itibaren hafif yağmur eşliğinde yola devam ederken İpsala sınır kapısına 10 km kala inanılmaz bir sağnak ve doluya yakalandık. Sınıra 5 km kala kendimizi BP'ye zor attık ama artık iş işten geçmişti. O sırada İpsala'nın içine giren yolun su baskını nedeniyle kapandığını öğrendik :) Neyse biraz kuruyup, çaylarımızı içtikten sonra daha fazla beklemenin anlamı olmayacağına karar verip sınıra vardık. 19:15 te gümrüğe girdik ve yarım saatlik işlemlerden sonra yola devam etmeye hazırdık. Bu sırada giriş yapan Yavuz Muşlu ve Betül Kayhan ile karşılaştık. İki tarafta ileride sağnak yağış olduğu bilgilerini paylaştıktan sonra, onlar İstanbul'a doğru biz ise Xanthi(İskeçe)'ye doğru yollarımıza koyulduk... Yaklaşık 1 ay önceki gezide yollar çok bozuktu ama krizde olmasına rağmen Yunan Karayolları sağolsun İpsala-Selanik yönünde güzel tamirat çalışmaları yapmış ve yolu düzeltmiş. Havada açmış bulundu bu sırada ve güzel toprak,çimen kokularıyla yolumuza devam ettik. 100 km sonra tekrar bastıran yağmur nedeniyle IASMOS çıkışından çıkarak ilk benzin istasyonuna sığındık . Buradaki arkadaş Türk çıktı şansımıza. 10 dakikalık sohbet sonrası bize arka yoldan gitmemizi önerdi. Hava karardığı için çok göremesekte ağaçlıklı ve güzel bir yoldu. Gidiş-geliş tek şeritli olmasına rağmen trafik olmadığı için çok zorlanmadan 57km lik parkuru bitirdik ve saat 22:30 sularında Xanthi'ye girdik. Yunanistan' gidip gelenler bilir; sınır sonrası biraz terkedilmiş görüntüsü vardır. Ancak Xanthi meydana geldiğimizde inanılmaz bir kalabalık ile karşılaştık. Çok hareketli bir yer. Saat kulesinin bulunduğu meydanda yerel bir restauranta oturduk ve caciki,patlıcani :) ,çoban salatasının yunan versiyonu olan greek salad, yoğurlu kebap ve plomari ouzo ile karınlarımızı doyurduk. Yemekler gerçekten lezzetli ve fiyatlar çok uygun.(3 kişi 37 Euro hesap ödedik) Arkasından yerini tam olarak anlayamadığımız Hotel Casino Xanthi'yi bulmak üzere dolaşmaya başladık. Yanımızda duran arabadan "Abey, ne güzel motor bunlar" diye laf atan genç arkadaşa otelin yerini sorduğumda beni takip et diye cevap verdi. 2-3 km şehir dışına çıktık ve son kavşakta bize otelin yerini tarif ederek geri döndü. Karşılaştığımız insanların çoğu Türk ve çok cana yakınlar. Otele giriş yapmak için resepsiyona geldiğimizde saat gece yarısını bulmuştu. 27 odalı ufak ama butik bir otel. Xanthi dağın eteğinde düzlüğe kurulmuş bir şehir, Bu otel ise dağda ormanın içinde ve şehri komple gören bir manzaraya sahip. Otel müdürü konuşmaları duyunca "Merhaba, ben Mümin, otelin müdürüyüm" dedi.
![Resim](/uploads/2/1/2/4/21240004/6815996.jpg)
İşlemlerimizi yapıp, Mümin bey ile biraz sohbet ettikten sonra odalarımıza çıktık. Kurutulacak kıyafetlerin serilmesi, sıcak bir duş ve üst baş değişiminden sonra tekrar aşağı indik. Sarp casinoya giremeyeceği için odada internet ile başbaşa kaldı. Mümin bey ile sohbete devam ederken aşağı salonda Xanthi'de bulunan dans okullarının gecesi olduğunu öğrendik. Hep beraber aşağı indik. Gençler henüz dansa başlamamıştı. Otel müdürü bize birer içecek ikram etti, hep birlikte sohbet eşliğinde içeceklerimizi bitirdikten sonra Ferit ve ben casinoya geçtik. Casino otelin dışında ayrı bir bina. Yaklaşık 100 basamak aşağı iniliyor. Ufak bir salon, çok kalabalıkta değildi. Meraklısını cezbedebilir. Ancak blackjack ve rulet dışında birşey beklememek lazım.
![Resim](/uploads/2/1/2/4/21240004/503623.jpg)
Saat 02:00 civarında tekrar odalarımıza çıktık ve yol boyu yağmurun hırpaladığı bedenlerimizi dinlendirmek üzere uykuya daldık. Otelin odaları sade ve hoş. Şehir ve orman manzaralı geniş balkonları var. Otelin güzel bir de havuzu mevcut. Tek kişilik oda için kahvaltı dahil 68, iki kişilik oda için 88 Euro ödedik. Ama Mümin beyden söz aldık bir sonraki seferde indirim yapacak.:) Sabah kahvaltılarımızı yaptıktan sonra ( Fena sayılmayacak açık büfe bir kahvaltı var ve saat 10:30 a kadar hizmet veriyor) toparlanıp, vedalaştık ve otelden ayrıldık. Mümin bey'in önerisi üzerine Eski Şehir (Old Town) ı gezmek üzere sehir merkezine indik.
![Resim](/uploads/2/1/2/4/21240004/6090893.jpg)
Meydanda kahvelerimizi içtikten sonra Old Town'ı gezmek üzere motorlarımıza atladık ve yola koyulduk. Old Town bölgesi 1829 yılındaki depremde yıkılmış ve o dönemde inşaa edilmiş 12000 kayıtlı binadan oluşuyor. Şehirle iç içe geçmiş olan bu bölge gerçekten iyi korunmuş. Arnavut kaldırımı dar sokakları, kliseleri, camileri, müzeleri ve evleri ile gerçekten çok tarihi ve güzel bir doku var. Bazı yerler Safranbolu'yu andırıyor aslında. Bölgedeki evlerde halen yaşayan aileler var. Günümüzde bu bölgede ikamet eden 3800 kişi varmış. Yanılmıyorsam 1976 da bölgeyle ilgili koruma yasası çıkıyor ve 1993 yılına kadar olan periyodda bu bölgedeki binalar restore edilerek günümüdeki haline getiriliyor. Tarih sevenler için gerçekten görülmesi gereken bir yer. Sokaklarında dolaşmak çok hoş bir his uyandırsada, arnavut kaldırımı yüzünden motorla biraz zor:)
![Resim](/uploads/2/1/2/4/21240004/3919971.jpg)
Xanthi turumuzu bitirdikten sonra Kavala'ya doğru yola çıktık. Otobana girmeden yanyollardan gidelim istedik. Öncelikle benzinlerimizi tamamlamak için durduğumuzda otomat şeklinde çalışan oto yıkama kabinlerini görünce her Goldwing sever gibi dayanamayarak motorlarımızı yıkamaya koyulduk:) köpük 50cent, tazyikli su 50cent, kompresör 50cent şeklinde yarım saate yakın dünden kalan çamurlarımızı temizleyip depolarımızı fulledikten sonra 60 km lik kısa parkurumuzu tamamlayıp 15:30 gibi Kavala'ya ulaştık. Sahil turu ve deniz kenarında öğlen yemeğinden sonra bu sefer Alexandropouli'ye doğru otobandan 140 km lik yolu tamamlayarak saat 19:00 civarında şehre ulaştık.
![Resim](/uploads/2/1/2/4/21240004/9726232.jpg)
Normalde geceyi burada geçirip, sabah Türkiye'ye geri dönmeyi düşünüyorduk ama hepimizde bir kararsızlık otele yerleşmeye bir türlü elimiz varmadı... Geçen sefer gittiğimiz ARGO isimli deniz kenarındaki güzel kafeye oturup, yorgunluk kahvelerimizi içtik. Bir önceki yağmurlu günden eser kalmamış ve ciddi sıcak bir havada 200km yol yapmış olmanın kaybettirdiği sularıda tamamlayıp dinlendikten sonra saat 21:00 olmuştu bile. Hala otele gitme konusunda kararsızlığımız sürüyordu. Sahilin bir üst yolunda bulunan SOHO isimli Kafe-Bar'a gittik ardından. Burada işletmeci genç bir arkadaş gelip motorlarla ilgili yarım saat sohbet edip, kendisinin 1200LT si ile kıyaslamaya başlayınca dayanamayıp yahu bir otur şunun üzerine diyerek davet ettim:) Sonucu yazmaya gerek yoktur sanırım... Neyse burada da biraz sıvı takviyesi yaptıktan sonra baktıkki saat 23:00 ve biz halen Kavaladaki öğlen yemeği sonrası acıkamadık. Zira önceki gezide sevgili Turgay Yıldırım abimizin bizi tanıştırdığı Erika Otelin arkasında bulunan balıkçıya gitmek istiyorduk.(Kusura bakmayın latin alfabesiyle ismi yazmadığı için bir türlü öğrenemedik) Yola çıkmaya karar verdik. Alexandropouli'den otobana çıkış yaptık ancak tabela vs olmadığı için bir süre sonra Selanik tabelası görünce yanlış yönde olduğumuzu anlayarak tekrar şehre geri girdik. Meğer Alexandropouli-İpsala yönünde yol çalışması olduğundan otoban kapalıymış. Ancak konuyla ilgili hiçbir tabela koymamışlar sağolsunlar. Sonuç olarak sahil yolundan 60 km zifiri karanlık ve ıssız bir yolda "acaba doğru gidiyormuyuz?" düşünceleriyle sonunda Soufli üzerinden İpsala'ya vardık. 12:00 de gümrüğe girip Duty Free alışverişlerimizle birlikte 12:20 de Türkiye tarafındaydık. Bu sefer yağmura yakalanmadan saat 3:00 civarlarında evimize gelmiş ve güzel bir yolculuk hatırasını daha belleklerimize almıştık...